Yolunuz bir şekilde Sapa Kültür’e düştüyse sizde tıpkı benim gibi benzer sebepler ile Türk dizi sektörüne küs, tavırlı, hatta önyargılı olabilirsiniz. Reklamsız 3 saatlik diziler, bitmek bilmeyen bakışma sahneleri, göz kanatan oyunculuklar, delik deşik senaryo vs.. Fakat Agâh Beyoğlu imdadımıza yetişiyor ve bizi İstanbul’un sokaklarında, bildiğimiz tanıdığımız bir kültürün eşliğinde, yabancı bir dizi izliyor hissine kapıldığımız, (Benim bildiğim, gördüğüm) Türkiye'nin en başarılı dizi yapımı ile baş başa bırakıyor. Çok spoiler vermeden elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Biraz spoiler içerebilir.
Çok kısa oyuncularına değinmek gerekirse Haluk Bilginer, Cansu Dere, Şebnem Bozoklu, Necip Memili, Metin Akdülger, Fırat Topkorur, İbrahim Selim. Şimdi ben burada tek tek bütün oyuncuların yedi sülalesini sayıp laf kalabalığı yapmak istemiyorum. Yazının devamında Şahsiyetin bizi nasıl Türkiye’nin en başarılı dizi yapımı ile kavuşturduğunu oyuncular ve diğer etkenler ile harmanlayarak çok kafa yormadan açıklayıp seni ilk bölümü izlemek üzere yolcu etmeyi planlıyorum merak etme :)
Agâh Beyoğlu karakteri o kadar güzel olmuş ki, karakter gelişimi, değişimi, mimikler, replikler.. Haluk Bilginer Agâh Beyoğlu nu oynamamış yaşamış adeta. Bu karakter Türkiye’nin Anti-Kahramanıdır nokta. Yurtdışındaki örneklerde kötü karakterlerin çok sevildiği, benimsendiği, hayran kitlelerinin olduğu çok şaşılacak durumlar değil fakat Agâh Beyoğlu finale doğru bize şu soruyu sorduruyor; Bu adam bir suçlu mu? Yoksa adalet arayan bir kahraman mı? Zaten Hukuk ile Adalet’in farklı şeyler olduğunu apaçık önümüze seren senaryosu, kurgusu bizi yanıt vermeye bir adım daha yaklaştırıyor. Tabii ki cevap her izleyene göre farklı olabilir :)
Cansu Dere’nin oynadığı Nevra Elmas karakteri bize Türkiye de kadın olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Şimdi bu cümleye böyle girince okuyup ta ‘’Duyar kasma piç’’ diye düşünen arkadaşları dışarı alıp kaldığımız yerden devam edelim. Çünkü Nevra’nın hikâyesi birçok açıdan her gün yüzlerce kadının başına geliyor. Nevra karakteri idealist bir düşünce ile polis olmuş fakat kendini cinsiyetçiliğin tepe noktasında bulup elinden geldiğince bununla mücadele etmektedir. Türk dizilerine pek aşina olmayan biri olarak Cansu Dere’yi önceki çalışmaları ile kıyaslayamasam da bence rolünün hakkını vermiş, yanındaki usta oyuncuların yüzünü kara çıkarmamış.
Şebnem Bozoklu; Zuhal karakteri ile karşımıza derdi boğazına kadar gelmiş, mutsuz, çocuğuyla evini terk eden ve ne yazık ki çevremiz de çokça gördüğümüz o psikolojisi alt üst olmuş Türk kadını olarak çıkıyor. Şebnem’in duygu geçişleri, doğal oyunculuğu ve o tanıdık biri havası gayet başarılı. Ayrıca Zuhal karakteri bize Agâh Beyoğlu’nun gençliğinde nasıl olduğunu ve karakteri hakkında birçok şeyi açığa çıkartması açısından da çok önemli anlarda kilit noktada olmuş.
Metin Akdülger; Ateş isimli bir gazeteci karakteri ile bizi Türkiye de gazeteciliğin ne anlama geldiğini, medyanın insanlara bir şeyleri ne kadar hızlı unutturabildiğini, bugün ne konuşulması isteniyorsa onu konuşturan bir ‘’şey’’ olduğunu gösteriyor. Zaten bu yazıyı buraya kadar okuduysan biliyorsun ki Türkiye de insanlar okumazlar, başlığa göz atıp fikir sahibi olurlar :) Okuyan insanlarda hayretler içinde bakar. İşte Ateş karakteri bu kitlenin nasıl yönlendirildiğini tekrar tekrar yüzümüze vuruyor işte.
Gelelim Fırat Topkorur, Necip Memili ve İbrahim Selim’in canlandırdığı polis karakterlere. Bu dizinin sevdiğim diğer yanlarından biri, polislerin de insan olduğunu, iyisinin kötüsünün olduğunu, görevini kötüye kullanan polislerin de olduğunu ve hatta bu görevini kötüye kullanan polislerin bile bazı sebeplerinin olduğunu (haklı sebeplerinin demiyorum bu öznel bir karar) çatır çutur göstermesidir. ‘’Bırak o silahı evlat!’’ gibi replikler veya artık komik olsun diye mi yoksa ciddi ciddi mi yapıyorlar bilmediğim şu ‘’Polat Alemdar’ın sıka sıka ilerlediği’’ sahnelerden hiç yok merak etmeyin. Neyse dizinin başlarında beni şüpheye düşüren bu ekibin kısımları olmuştu açıkçası, diğer karakterlerin bir arka planı, bir hikâyesi olduğu belliydi ama bu polisler? Sinema ve dizi yapımlarında beni en kanser eden, en çileden çıkaran şeylerden biri salt kötü veya iyi karakterlerdir. Amaçsız kötüler veya Pollyanna iyiler. Neyse ki Şahsiyet en ufak karakterlere kadar ucundan kıyısından da olsa bir arka plan hikâyesi vermiş ve bizi ekrana ‘’yok artık hmnskm’’ gibi tepkilerden vermekten uzaklaştırmış :)
Tabi bunların dışında Hümeyra, Müjde Ar, Hüseyin Avni Danyal, Şenay Gürler, Ayhan Kavas gibi isimleri de bir miktar izleme fırsatı buluyoruz.. Şahsiyet dizisindeki neredeyse her karakter dolu dolu tasarlanmış, senaryo emek harcanarak yazılmış, kurgusu, renkleri, müzikleri, her şeyi ile benden tam puan alan yapım. Şahsiyet ilk bölümünden itibaren farkını ortaya koyuyor, final bölümüyle de duygularımızın alt üst edip dizi tarihine silinmeyecek bir iz bırakıyor. Mümkün olduğunda kısa keserek spoiler vermeden yazımı bitirmek ve bu dizi bize nerde ne anlatmaya çalışmış? Ne demek istemiş biz ne anlamışız? Gibi soruları yanıtlamak üzere ayrıntılı inceleme yazıma geçmek istiyorum.
Final bölümünü izledikten sonra diğer yazıya da okumak ve fikirlerini paylaşmak için beklerim :)
~Hiperaktif Panda
Yorumlar
Yorum Gönder