Rönesans'ın Parlak Zekâsı
Pek Spoiler vermeden yabancı dizilerin tozlu raflarında kalmış bu güzelliği sizinle paylaşmak istiyorum. Da Vinci’s Demons 2013-2015 yılları arasında yayınlanmış fakat benim gözümde hak ettiği ilgiyi bulamamış çok tatlı bir yapımdır.
Dizinin yürütücüsü ve aynı zamanda Batman Başlıyor, Batman v Superman : Adaletin şafağı filmlerinin yönetmeni olan David S. Goyer diyor ki;
Dizinin yürütücüsü ve aynı zamanda Batman Başlıyor, Batman v Superman : Adaletin şafağı filmlerinin yönetmeni olan David S. Goyer diyor ki;
“Düşünce ve inancın kontrol altında tutulduğu bir dünyada, yalnız bir adam bilginin özgür olmasını sağlamak için savaştı.''
Şimdi diziden genel olarak bir bahsedeyim sonra başlıca bir kaç karakter için bir şeyler söyleyip ardından istiklal marşı ve kapanış yapmak istiyorum. :)
Tom Riley karşımıza Rönesans dâhisi ve sanatçısı Leonardo Da Vinci olarak çıkıyor ve performansı ile göz dolduruyor. Şimdi burada muhabbet çok dağılmadan şuna değinmek istiyorum; Tom Riley’in Da Vinci performansı tarih severleri biraz rahatsız edebilir. Yani açıkçası bu dizi Tarihsel Fantezi kategorisine girer. Leonardo’nun anlatılmamış hikâyesi insanüstü yaratıcılık ve dehanın getirdiği zorluklarla savaşan genç bir adamı anlatıyor. O, dinin yalanlarını ortaya çıkarmak isteyen bir asiydi, elit kesimin düzenini bozmak için yollar arayan bir kişiydi ve haklılık ile adalete özlem duyan bir adamdı. Da Vinci, kendini yüzyıllardır patlamak üzere olan bir fırtınanın ortasında buldu. Bu fırtına, gerçekle yalan, din ile mantık, geçmiş ile gelecek arasındaki çatışmadan ibaretti. Dahası dediğim gibi bu dizi Da Vinci’nin tarih kitaplarında yer bulmamış hikâyesini anlatıyor bizlere. Biraz daha Sapa Kültür literatüründe incelemeye devam etmem gerekirse bu dizi de Mitraizm ya da Mitra’nın Gizemleri olarak bilinen mistik Roma Kültürü’nü de barındırıyor. Eğer sizde benim gibi büyük zekâlara hayransanız, Da Vinci’nin kafasının içinde bir gezinti sürükleyiveriyor ve 28 bölüm su gibi akıp gidiyor. Ayrıca şunu da belirmek istiyorum dizi de Osmanlı gerçekten olduğu gibi gösteriliyor ve bu durum sizi rahatsız edecekse diziden uzak durmanız da fayda var :)
Gelelim anti-kahraman karakterimize; Blake Ritson karşımıza Girolamo Riario karakteri ile çıkıp delilik ile karizmanın tepe noktaları arasında kendinden nefret ettirirken aynı zamanda hayran bırakıyor.
Hani bazı kötü karakterler vardır ne kadar kötü olursa olsun hayran bırakır kendine (Darth Vader gibi), bazı kötü karakterler de sorgusuz sualsiz nefret ettirir (Babaannesi kaşar Joffrey Baratheon gibi) heh işte Riario ikisi de değil. Bu iki çizginin arasında ki dengeyi çok çok iyi bulmuş bence, ana karakterin görünmediği sahnelerin sıkıcı olduğu dizilerden de ustalıkla ayırmış bu yapımı sağ olsun.
Zoraaster (Yanılmıyorsam Zerdüşt demek aynı zamanda) ve Nico diye iki yancı karakterimiz var bunlardan ufaklık olan Nico; böyle sarı çıyan, 35 kilo mahallenin kum torbası bir velet gibi görünüyor ama Leonardo’nun kendisini çırak kabul edeceği kadar zeki bi çocuk aynı zamanda. Zoraaster’de Floransa da itlik, serserilik, şerefsizlik, adilik, üç kâğıtçılık ve bilumum benzeri işler peşinde koşan fakat aynı zamanda iyi kalpli sayılabilecek bir abimiz. Aynı zamanda bu karakterin bir diğer olayı çevresinde ki fakir insanlar zenginleşmek, zenginler daha da zenginleşmek isterken bu adamın hiç biri umurunda değil. Lümpen değil yani ne olduğunun farkında ve mutlu. Bu ayrıntıyı verdiklerinde daha da bir sevmiştim bu keratayı :)
Ayrıca dizi de bir diğer kötü karakterimiz Papa Sixtus’u görüyoruz, karakteri James Faulkner canlandırıyor ve kelimenin tam anlamıyla nefret ettiriyor kendinden. Böyle adam babanı öldürmüş gibi kin duyuyorsun bu lavuğa, o derece. Ve bence kötü bir karakterin başarılı olup olmadığı buradan belli olur, James öyle hakkını vermiş. Mimikleriyle, konuşma şekliyle, yaptıklarıyla kendinden tikim tikim tiksindiren salt kötü bir karakter görüyoruz. Ayrıca dizi de Rönesans döneminde o zamana kadar kilisenin ne kadar güçlü olduğunu, neler yapabildiğini, din adı altında Papa’nın isterse nelere sebep olabileceğini açık seçik anlatıyorlar. Yukarı da bahsettiğim Osmanlı ve Müslüman bakış açısını Hristiyan ve Papa açısından da işlemişler ki bu da yazarların öznel bir bakış açısı olduğunun kanıtı.
Son olarak Al-Rahim (The Turk) adında çok mistik ve ilgi çekici bir karakterimiz var. Karakteri Gotham dizinde ki Ra’s Al Ghul’u canlandıran Sudanlı oyuncu Alexander Siddiq canlandırıyor. Böyle mistik ve gizemli bir karakter için oldukça iyi bir cast seçimi olmuş. Dizi boyunca bu karakterin iyi mi kötü mü olduğunu net olarak kestiremiyor oluşumuz, tarafının keskin hatlarla belli olmaması izlerken beni oldukça cezbetmişti. İlk sezonda Da Vinci ile adamakıllı ilk konuşmalarında ki nargile sahnesi de ‘’Ananı avradını vallahi nargile içiyorlar, hem de sanırım boş değil’’ diye düşündürmüştü bana :)
Bunların dışında Giuliano Medici (Tom Bateman), Vanessa (Hera Hilmar), Clarica Orsini (Lara Pulver), Lorenzo Medici (Elliot Cowan) karakterleri de diziye çeşitlilik ve akıcılık katıyor. En iyisi buyurun diziye bir başlayın 4-5 bölüm devirince devamının patır patır aktığını göreceksiniz. Herkese iyi seyirler :)
~Hiperaktif Panda
~Hiperaktif Panda
Yorumlar
Yorum Gönder