"URN" ; ATEŞLE GÜVENİN HİKAYESİ


“Urn”, grubun önceki albümlerinde yarattığı beklentiyi kesinlikle karşılamış. Hem teknik, hem duygu hem de şiirsel içeriğiyle tam bir "Ne Obliviscaris" albümü...

Akif Özbent


Urn Sapa Kültür İnceleme

Kısaca grubu tanımayanlar için:

Ne Obliviscaris, extreme progressive metal müzik tarzının kalıplarına uygun bir grup. Ama bu kesinlikle özgün veya yenilikçi olmadığı anlamına gelmez. Hem death, hem black metal öğelerini, klasik batı müziği ve clean vokallerle birleştirerek felsefe ve mitoloji temaları üzerinden sunuyorlar. Temaları da müziklerindeki gibi tezatlıklar içeriyor; zira güzellikten bahsederken aynı zamanda çirkinlikten, ölümden bahsederken de yaşamdan bahsediyorlar.

Şarkı sözleri fazlaca şiirsel ve bolca söz sanatı içeriyor. Bu bazı şarkılarda biraz abartılı hale gelebiliyor, zira bazı sözleri anlamak için gönderme yapılan edebi eserleri aşağı yukarı biliyor olmanız gerekebiliyor. Yine de iki vokalist de şarkıları söylerken duyguyu ve mesajları hissedilir hale getirebiliyorlar.

Bu grubun dinlerken en fazla dikkatinizi çekecek olan özelliği büyük ihtimalle clean vokaller ve kemanın kullanımı olacaktır. Bana sorarsanız grubun en başarılı ve özgün yönü bu. Kemanın kullanımı dahice, zira gayet güzel keman soloları, gitarla karşılıklı atışmalar ve gitara eşlik edişinin yanı sıra clean vokalist aynı zamanda kendi sesinin uzantısı olarak da kullanıyor kemanını. Kemanın klasik batı müziğindeki kullanımının üstüne hem bir vokal hem de bir gitar olarak dinleyebileceğiniz bir müzik icra ediyor.

Urn Sapa Kültür İnceleme

Albüme geçecek olursak;

Grubun üçüncü albümü olan “Urn”, “Portal of I”dan sonra çok yükseğe çıkardıkları beklentileri ikinci albüm olan “Citadel”e göre çok daha iyi karşılıyor. Müzikseverleri teknik açıdan her yönden tatmin edebilen “Urn”, yaratıcılık konusunda tekniğinin arkasında kalmış diyebilirim. Albüm genel olarak orijinal ve yaratıcı olmasına rağmen, ilk albümlerinin üstüne çok fazla şey katabilmiş değiller; hatta biraz daha korkak, kendi özgürlüklerini kısıtlıyorlarmış gibi bir izlenim bırakıyorlar. Önceki albümlerdeki kemanın o kulak tırmalayan ve iç acıtan çıkışlarını, bizi alıp götüren uzun keman sololarını ve old school black metal gruplarını aratmayan agresiflikteki vokal ve gitar birlikteliğini arıyorsanız maalesef burada bulamayacaksınız.

Albüm 46 dakika uzunluğunda, aslında 4 şarkıdan oluşuyor. Bunların iki tanesi bölünmüş bir şekilde toplam 6 şarkı olacak şekilde sunuluyor. Dolayısıyla şarkılar doya doya dinleyebileceğiniz kadar uzun. İlk şarkıda albümün genel havası belirleniyor, daha sonra albümün en dikkat çekici parçası olan "Intra Venus"le albüme asıl giriş yapılıyor.




Tema olarak karanlık ve nihilistik bir yaklaşım edinilmiş. Hem enstrümanlar hem de söz yazımı bunu yansıtacak şekilde ustaca icra edilmiş. Albümün ana fikri sufî edebiyatındaki güve ve ateşten geliyor. İnsanın hayatınca çektiği çile, kendini yanıltmaları ve ölüme olan yaklaşımı gibi konular anlatılmış. Albümün ismi olan “Urn”, anlam olarak ölümden sonra ölen kişinin küllerini sakladıkları vazoyu temsil ediyor. Bütün albüm boyunca güve-ateş ilişkisi anlattıktan sonra ölüme yanarak kavuşan kişinin hiçliğe ulaşmasıyla albüm bitiyor.

Keman hala ön planda olsa da diğer albümlere göre biraz daha arka planda kalıyor, sanki kullanım olarak daha kısa sürelerde tutulmaya çalışılmış. Yine de kullanıldığı bölümler gayet tatmin edici ve içerik açısından orijinal. Önceki albümlerine göre keman bu albümde genel olarak hüzün duygusunu vermek için kullanılmış ve mixlenirken keman üzerinde hafif bir boğukluk tercih edilmiş. Bu da keman sololarında biraz garip bir hissiyat uyandırmış, zira her soloda verilmeye çalışılan duygu hüzün değil. Diğer albümlerden farklı olarak clean vokale de eşlik ettiği kısımlar oluşturulmuş durumda, böylece aynı anda bütün enstrümanları duyma şansımız oluyor, her ne kadar zayıf bir şekilde olsa da.

Bütün gitarlar gayet güzel bir uyum içerisinde ve albümün akışı temel olarak gitarlar arasındaki uyum üzerine kurulmuş. Gitarlar gerek sololarıyla gerek melodileriyle birbirleriyle muhteşem bir uyum içindeler ve dinleyicinin dikkatini 10-11 dakika boyunca kendi üzerlerinde tutabilecek kadar da ilgi çekiciler.

Davullar bu gitar akışını yönlendirecek ve kolaylaştıracak şekilde yazılmış. Genel olarak arka planda dur durak bilmeden devam edip çok dikkat çekmese de melodiler ve ritimler arasındaki geçişlerde ön plana çıkıyor. Bu geçişlere gayet güzel bir biçimde yön verip onları yadsınamayacak bir şekilde daha akıcı ve şarkı bütünlüğünü bozmayacak hale getiriyor, zira bu kadar tezatı içinde bulunduran bir besteyi dağıtmadan tek bir bütün halinde tutmak kolay değil.

Albüm kısa olmasına rağmen kendini tekrar tekrar dinletiyor ve her dinleyişinizde size farklı duygular yaşatabiliyor. Kesinlikle dinlemeye değer ve orijinal bir albüm olmakla beraber grubu dinlemeye yeni başlayacaklar için başyapıtları olan “Portal of I” albümünü tavsiye ederim. Onu dinledikten sonra aynısının biraz daha nihilistik versiyonunu dinlemek isterseniz, ki grubun özgünlüğü insanı daha fazlasını isteyecek şekilde aç bırakıyor, bu albümü ve daha sonra da “Citadel” albümünü dinleyebilirsiniz.

Yorumlar