AENEAS DESTANI'NIN UNUTULMUŞ KAHRAMANI "LAVINIA"

Ursula K. Le Guin’in 2009 yılında yayınlanan kitabı "Lavinia", Aeneas Destanı’nın unutulmuş kadın kahramanı Lavinia’yı anlatır.

Zeynep Şebnem Suri



Vergilius tarafından yazılmış olan Aeneis Destanı, Troialı kahraman Aeneas’ın efsanesidir. Kitabı oluşturan oniki bölümde, Troialı kahraman Aeneas’ın Troia savaşından babası, oğlu ve savaştan sağ kurtulanlar ile birlikte kaçtıktan, Roma yakınlarına varıp yerleştikleri zamana kadar başlarından geçen olaylar anlatılmaktadır.

Aslında kitap onların Troia’dan yola çıkışlarından yedi yıl sonra Sicilya’da başlar. Aeneas yedi yıl sonunda Kartaca’ya varır ve başlarından geçenleri kraliçe Dido’ya anlatır. Yani olaylar Vergilius tarafından geri dönüşlerle aktarılır.

Lavinia’nın destanda neredeyse adı hiç  geçmemesine rağmen Aeneas kadar belki de daha fazla önem taşır. Lavinia, Le Guin'in kitabında şair ile karşılaşır ve şair ona, daha önce yaşananları ve sonra yaşanacak olanları anlatır. Destanda önemli bir yeri olması gereken Lavinia’nın başından geçenleri, duygularını, düşüncelerini ve aynı zamanda o dönemin toplumundaki kadının yerini öğreniyoruz.


Lavinia’nın annesi yani Kraliçe, kızının, Turnus ile evlenmesini ister  fakat  Lavinia buna razı gelmez. Onunla evlenmemesi gerektiğini biliyordur. Bu resimde, Aeneas’ın Turnus’u yendiğini görüyoruz. Solunda, annesi Afrodit duruyor. Sağında ise Turnus’un ablası. Burada dikkat çeken başka bir öge ise, kullanılan renkler. Bu döneme ait renklendirmelerde, mavi halktan insanlar ve kırmızı ve açık renkler soylular için kullanılır. Burada, renklerin de baskınlığına bakıldığında, soyluların ve Kral’ın önüne geçen mavi  renklerin vurgulandığı görülüyor.


Destanda adı çok az geçen ve hatta hakkında çok az bilgi bulunan Lavinia’nın bu resmi, bize aslında ne kadar güçlü bir duruşa sahip olduğunu gösteriyor. Annesinin ve hatta Kral babasının isteğini yerine getirmemiş, direnmiş ve istediğini elde etmiş olan Lavinia, bu resimde Kral’a arkası dönük ve Aeneas’a da diz çöktürmüş durumda. Yaşadığı dönemde kadına verilen değer dolayısıyla, bu kadar kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kadın olmasıdır Lavinia’yı bu kitabın konusu yapabilen. Bu resimde de Kral’ın üzerinde kırmızı ve Aeneas’ın üzerinde de mavi giysi olduğunu görmek mümkündür.

“Genç bir kızken benimle karşılaşmış olsaydınız, şairimin çizdiği muğlak portremin, balmumu tablet üzerine pirinç bir iğneyle çizilmiş gibi duran portremin gayet münasip olduğunu düşünebilirdiniz; Bir kız, bir kral kızı, evlenecek yaşa gelmiş bir bakire, iffetli, sessiz, itaatkar, bir erkeğin iradesine baharda sürülmeye hazır bir tarla kadar hazır ve taze ” der Lavinia kendisi için. Münasip olarak gördüğü kavramın, bakire, iffetli, sessiz olması gerektiğini aslında içten içe kendisi de düşünmüştür. Fakat sonra, kaderinin bu olmaması gerektiğini büyüdükçe anlamış ve bir kadının erkek görüşünden bağımsız da ayakta kalabileceğini görmüştür. Kendisi, bu durumu; “Spartalı Helen gibi bir savaşa neden oldum. O, onu isteyen erkeklerin kendisini almasına izin vererek savaşa neden olmuştu. Ben ise, alınıp verilmeyi kabul etmediğim, kendi erkeğimi ve kaderimi kendim seçtiğim için savaşa neden oldum. Seçtiğim erkek ünlüydü, kaderse belirsiz; hiç de fena bir denge değil” diyerek belirtmiştir.


Ursula K. Le Guin, Lavinia’nın sesi olmuş ve bize büyük bir imparatorluğun kuruluşunda, aslında Aeneas kadar ve belki daha fazla yeri olan bir kadını tanıtmıştır. Sadece erkeklerin seçim hakkının olduğuna inanılan bir dünyada, bir kadının kendi kaderini kendi çizmek istemesiyle ortaya çıkanların anlatısıdır. Destanda adı bu kadar az geçmiş ve sadece bir erkeğin kahramanlıklarının yanında anlatılmış bir kadın karakteri, Le Guin’in romanıyla beraber daha iyi tanımış oluyoruz. Bu sayede aslında günümüzdeki toplumsal cinsiyet sorunlarının temellerinin çok öncesine dayanmış olduğunu da görüyoruz. İhmal edilmiş bu karakteri canlı tutmaya çalışan ve ona bir hayat veren Le Guin’in, amacına ulaştığını söylemek yanlış olmaz.



Yorumlar